tkg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

tkg

hos geldiniz
 
AnasayfaPortailAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tarihsel Bilgiler-3

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
GeRiLLa
Administrator
Administrator
GeRiLLa


Mesaj Sayısı : 202
Yaş : 39
Nerden : Ankara
Kayıt tarihi : 16/02/08

Tarihsel Bilgiler-3 Empty
MesajKonu: Tarihsel Bilgiler-3   Tarihsel Bilgiler-3 Icon_minitimePaz Şub. 17, 2008 5:29 am

TOPLUMSAL GELİŞMELERİN DETERMİNİST YÖNÜ

Tarihsel ya da toplumsal gelişmelerin tıpkı doğa olayları gibi, maddi yasalara bağlı olduğu ve toplumsal gidişin insan iradesinden bağımsız geliştiği gerçeği, determinist anlayışın özünü oluşturur.
Marksizm; tarihi, insan iradelerinin çatışmasıyla ortaya çıkan ve birbirine benzemeyen, aralarında bağ bulunmayan, önceden kestirilemez olayların art arda dizilişine indirgeyen idealist anlayışları reddeder.
Tarihin zorunlu yürüyüşüne, yani toplumsal olaylara determinist bakış açısı getiren Marksizm, maddi hayattaki üretim ilişkilerinin ve üretici güçlerin gelişme seyrinin; yaşamın toplumsal, siyasal ve manevi süreçlerinin gelişme seyrinin de genel karakterini belirlediğini öngörür. Toplumu sürükleyen olgu ise, bu maddi temel üzerinde, insan gruplarının yani sınıfların karşılıklı ilişkileri ve çelişkileridir.
Şöyle diyor bu konuda MARKS;
''Gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine, ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar.'' (age, s. 609)
Toplumsal gelişim seyrinin insan iradesinden bağımsız nesnel yasası, üretim ilişkileriyle üretici güçler arasındaki Zorunlu Uygunluk Yasası'dır. Belirli bir üretim tarzının egemen olduğu her toplumda, üretim ilişkileri, bir yere kadar üretici güçleri geliştirir, toplumu daha üst bir yaşam düzeyine çıkarır. Ancak sınıflı toplumlarda öyle bir noktaya gelinir ki, sömürü ve kârın devam etmesinin zorunluluğu, bu gelişimin önünde set oluşturur. Artık üretim ilişkileri, üretici güçlerle çelişmeye başlamış, Zorunlu Uygunluk Yasası ile sağlanan uyum bozulmuştur. Zorunlu Uygunluk Yasası'nın bozulması, toplumu ileriye götüren üretici güçlerin gelişiminin engellenmesi demektir. Bu durum, mevcut üretim ilişkilerinin ve üretim tarzının tasfiye edilmesini, toplumsal gelişmelerin önünü açacak yeni bir üretim tarzının egemen hale gelmesini zorunlu kılar. Bu Marksist devrim teorisinin determinist yönüdür. Yani toplumdaki çelişkilerin, yeni üretim ilişkilerini gerektirecek bir düzeye varmasının zorunluluğudur.
Üretici güçler ile üretim ilişkilerinin çeliştiği, bu çelişkinin uzlaşmaz boyutlara ulaştığı anda, bu çelişkileri barındıran üretim tarzı kendi alternatifinin tohumlarını da içinde taşıyor demektir. Determinizmin bu kuralını MARKS şöyle ifade ediyor:
''... İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar.'' (age, s. 610)
Köleci üretim tarzı tarihten silinmeden önce, artık gelişimi durmuş, üretici güçlerin gelişimi önünde engel olmaya başlamıştı. Köle emeğine dayanan üretim gitgide düşerken, feodal toplumun temelleri çoktan atılmış, birçok malikane sahibi, köle yerine serf emeğini kullanmaya başlamıştı. Toprağa bağlı serflerin, yerini işçi sınıfına bırakması, feodal toplum ilişkilerinin artık tıkandığı, toprak ve toprağa bağlı serflerle sağlanan üretimin, toplumu geliştirmek bir yana gelişimini engellediği bir döneme denk düşer. Feodal üretim ilişkilerinin yerini kapitalist üretim ilişkilerinin alması bir zorunluluktur artık.
Fakat bir üretim tarzından diğerine geçiş ve yeni üretim tarzının egemenliği; ancak, eski üretim tarzını ayakta tutan devletin, yeni sınıflarca yıkılması ya da devleti ele geçirmesiyle olanaklıdır. ''Ailenin, özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni'' adlı eserinde ENGELS, devletin sınıfsal niteliğine ve rolüne ilişkin şöyle diyor:
''... sadece özel kişiler tarafından (...) edinilmiş bulunan zenginlikleri (...) koruyan ve sadece eskiden o kadar hor görülen özel mülkiyeti kutsallaştıran ve bu kutsal şeyi bütün insan topluluğunun en yüce ereği olarak bildiren bir kurum değil, ayrıca mülkiyet edinmenin (...) yeni biçimleri üzerine, genel olarak toplum tarafından yasaya uygunluk mührünü de basan bir kurum; (...) mülk sahibi sınıfın hiçbir şeye sahip olmayan sınıfı sömürme hakkını ve onun üzerindeki egemenliğini de sürdürüp götüren bir kurum.'' (Sol Yayınları,1974, s. 151 )
Mevcut devlet cihazını parçalayarak yeni üretim ilişkilerini yaratacak olan; ilerici sınıfların, devrimin maddi koşulları üzerinde etkin olabilecek iradeleridir. İşte, yeni bir toplumun inşaasını sağlayacak irade ve bu iradenin tespit ettiği strateji doğrultusunda yürüteceği mücadele, Marksist devrim teorisinin volontarist (iradeci) yönünü oluşturur.


ŞİDDET YOLUYLA DEVRİM Mİ, BARIŞÇIL GEÇİŞ Mİ?

Şiddet yoluyla devrim mi, barışçıl geçiş mi tartışması, yeni bir tartışma değildir. Bu tartışma yüzyılı aşan bir süredir Marksizmin gündemindedir.
Marksist teoride barışçıl geçiş var mıdır? Evet vardır, MARKS ve ENGELS istisnai olarak 1850'li yıllarda İngiltere ve ABD'nin o gün içinde bulundukları koşulları değerlendirmiş ve bu iki ülkede sosyalizme barışçıl yoldan geçiş olabileceğini söylemişlerdir. MARKS ve ENGELS'in böyle bir ihtimal öngörmelerinin çeşitli nedenleri vardır.
öncelikle bu iki ülkede kapitalizm oldukça gelişmiştir. Proletaryanın örgütlülük ve bilinç düzeyi yüksektir ve çoğunluğu teşkil etmektedir. Asıl önemlisi de, bu ülkelerde burjuva devlet makinesi, yani bürokrasi ve militarizm gelişmemiştir, zayıf ve cılızdır. Kapitalist sınıf da uzlaşma geleneğine sahiptir. Bu nedenle MARKS ve ENGELS istisnai olarak bu ülkelerde proletaryanın, iktidarı genel oy yoluyla, ''satın alma'' yoluyla ele geçirebileceği tespitini yapmışlardır.
Bu iki dönemsel istisna dışında Marksizmde barışçıl geçiş diye bir şey yoktur. Tam tersine MARKS ve ENGELS tüm eserlerinde, zor'u ve şiddeti tek yol olarak göstermişlerdir. Ancak Marksizmden sapma akımlar ve burjuvazi, özellikle bu konuda MARKS ve ENGELS'i karşı karşıya getirmek istemişlerdir. Onlara göre MARKS barışçıl geçişi savunmaktadır, ENGELS ise şiddete dayanan devrimi. Oysa gerçek böyle değildir ve şiddete dayanan devrim ve barışçıl geçiş konusunda, MARKS'la ENGELS arasında herhangi bir çelişki yoktur. ENGELS'in MARKS'tan ayrı olarak bu konuda söylediklerini bir kenara bırakırsak, MARKS'ın şu sözleri, bu konudaki demagojileri ve Marksist devrim anlayışının özünü açıklıkla ortaya koyacaktır:
''Zor, bir yenisine gebe olan her eski toplumun ebesidir.'' (MARKS)
''Ancak sınıfların ve uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının artış bulunmadığı bir düzendir ki, toplumsal evrimler, politik devrimler olmaktan çıkacaklardır. O zamana dek, toplumun her genel yeniden altüst oluşunun arifesinde, toplumsal bilimin son sözü hep şu olacaktır:
'Ya savaş, ya ölüm; ya kanlı savaşım, ya yok olma' (George SAND)'' (''Felsefenin Sefaleti'', Sol Yayınları,1979, s.186)
Marks'ın sözlerinden çıkarılması gereken sonuçlar nelerdir?
- Zor toplumların ebesidir.
- Politik devrim ile toplumsal evrim ayrı şeylerdir.
- Tek yol: Devrimci şiddettir.
Burada şu soru akla gelebilir, madem ki, şiddet Marksist Devrim Teorisinin özüdür, madem ki barışçıl geçiş istisnai durumlar için söylenmiştir, o halde bu tartışma Marksizmin gündemine nasıl girebilmiştir?
Barışçıl geçiş teorilerinin, Marksizmin gündemine bir alternatif olarak getirilmesinin altında, küçük-burjuva uzlaşmacı reformist anlayışlar yatar. özellikle karşı-devrimin güçlü, devrimci mücadelenin zayıf olduğu koşullarda, bu durumun geçici niteliğini göremeyen, yılgınlığa kapılan küçük-burjuvazi düzenle uzlaşma yolları aramaya, kendini düzen sınırlarına hapsetmeye başlar. Küçük-burjuvazinin bu sınıf tavrı, kapitalistlerce de desteklenip körüklenir ve giderek bu tavrın teorisi yapılmaya başlanır. Barışçıl geçiş teorileri, bu sınıf yapısının ve böyle bir sürecin ürünü olarak Marksist devrim teorisine bir alternatif olarak girmiştir.

BARIŞÇIL GEÇİŞ TEORİLERİNİN EVRİMİ

Avrupa'da 1848 devrimlerinin yenilgisi, ardından Paris Komünü'nün yıkılışı, MARKS ve ENGELS tarafından değerlendirilmiş; kapitalizmin henüz gelişme dinamiklerine sahip olduğu, devrevi krizini atlatarak kapitalistlere yeni bir refah ortamı sunduğu, proletaryanın da henüz ihtilalci bir olgunluğa erişmediği çözümlemeleri yapılmıştır. MARKS ve ENGELS bu tespitlerden yola çıkarak yanılgılara meydan vermeyecek bir şekilde, kapitalist sistemin tüm yönlerini teorik olarak açıklayıp, pratikte de buna uygun taktikler üretmeye çalışırken bu yenilgiler küçük-burjuvazi üzerinde daha değişik etkiler yaratmıştır.
Küçük-burjuvaziye göre bu cahil, geri, kaba proletarya ile devrim yapılamazdı. Proletarya iktisadi mücadele vermeli, siyaseti liberal burjuvaziye bırakmalıydı. Diğer yandan üretici güçlerin gelişimi mevcut kapitalist ilişkilerle çelişkiye düştüğü noktada, yeni üretim ilişkileri kendiliğinden toplum içinde gelişerek egemen duruma gelecekti. O zamana kadar gelişen proletarya, bir uzlaşma organı olan devleti genel oy yoluyla ele geçirecekti. Zora, şiddete hiç gerek yoktu!
II.Enternasyonal önderlerinde (BERNSTEİN-KAUTSKY vb.) en somut ve olgunlaşmış haliyle ifadesini bulan bu ''barışçıl geçiş'' teorisi, LENİN'in önderliğindeki Sovyet Devrimi tarafından çürütüldü. LENİN, öncelikle bu görüşlerin küçük-burjuvazinin devlete bakış açısından kaynaklandığını ortaya koydu. Devlet ve İhtilal'de LENİN bu konuda şunları söylüyordu:
''... Karşı çıkılması olanaksız tarihsel olguların baskısı altında, nerede sınıf çelişkileri ve sınıf savaşımları varsa, ancak orada devletin var olduğunu kabul etmek zorunda kalan burjuva ve özellikle küçük-burjuva ideologlar, devleti sınıfların bir uzlaşma organı olarak ortaya çıkartacak biçimde, MARKS'ı 'tashih' ederler.
''Küçük-burjuva siyasetçilerin kanısına göre, düzen, sınıfların uzlaşmasıdır, yoksa bir sınıfın bir başka sınıf tarafından ezilmesi değil; çatışmayı hafifletmek demek, uzlaştırmak demektir, yoksa baskıcıları devirmek için savaşım veren ezilen sınıfların elinden bazı savaş araç ve yöntemlerini çekip almak değil.'' (Bilim ve Sosyalizm Yayınları, s.15-16)
Devleti bir uzlaşma organı olarak değerlendiren küçük-burjuvazinin, genel oya bakışının her şeyi belirlediğini, genel oydan çok şey beklediğini tespit eden LENİN, aynı eserde; ''zora dayanan devrim olmaksızın, burjuva devlet yerine proleter devleti geçirmek olanaksızdır.'' (s. 34) der ve Sovyet Devrimi bir yerde, şiddete dayanan devrim anlayışının pratikte kanıtlanması olur. Barışçıl geçiş teorileri ise, bir müddet ''unutulur''. Ta ki kendine uygun ortamı yeniden buluncaya dek.
Barışçıl geçiş teorilerinin uzun bir sessizlikten sonra yeniden ortaya çıkışı,1960' lı yılların başlarına rastlar. SBKP'nin 20. Kongresi'nde ortaya sürülen tezlerden kaynaklanan bu teori, özde aynı şeyleri söyleyen iki merkezde odaklaşır. Bunlardan biri Avrupa Komünizmi denilen akımın ileri sürdüğü görüşlerdir, diğeri ise SBKP'nin geliştirdiği Kapitalist Olmayan Yol tezidir. Bu teorilerin kaba bir değerlendirilmesinin yapılması, bunların da II.Enternasyonal reformistlerinin yaklaşımlarından pek farklı olmadığını ortaya koyacaktır. Görünüşteki farklılıkların aldatıcı olmaması gerekir. Yüzyıllık reformist tezler, sınıf işbirliğinde odaklaşan özünü koruyarak tekrar Marksist-Leninistlerin karşısına çıkmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.forumzevki.com/tkg
 
Tarihsel Bilgiler-3
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tarihsel Bilgiler-1
» Tarihsel Bilgiler-2

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
tkg :: KOMÜNİZM :: Tarihçe-
Buraya geçin: